30 Nisan 2014 Çarşamba

BENİM HAYATIM BENİM KARARLARIM

Yine yakınmak istemiyorum. 
Zaten size de yakınacak yüzüm yok ki! "Bir şeyden de memnun ol be!" 
diyorsunuz di mi? 
Demeyin bak küserim :))


Eee nerde kalmıştık? 
Ben yakınacaktım di mi?
 Başlıyorum o zaman...
Niye en yakınlarımız hep eleştirme gereği duyar?
Bilmiyorum ve anlamıyorum!



 Eleştirilmek için insan olmanız yeterli... Uzun, kısa, zayıf, şişman,  güzel yada çirkin her türlü eleştirilirsiniz!
Neden sevemezler ki olduğun gibi!
Oysa hiç yakının olmadığı halde seni eleştirme gereği duymadan sevebilecek onca insan varken...


Zayıflığım hep bir sorun oldu onlar için; Ceket giydirerek başkalarına karşı sakladıkları kemiklerim!
Ya da bir hevesle giydiğim mini eteğimi "çırpı gibi bacakların var. Niye giyiyorsun?" diyerek o incitici sözlerle çıkarışım...



Konu eleştirmek olunca herkese bir pay düşüyor tabi...
Ve konuysa "benim bedenim!" Kime ne? Neyse...



Benim şuan ki durumuma ne kadar üzüldüğümü bilmeyenimiz yoktur.
Daha önce de söylediğim gibi sevmiyorum şuan kendimi!
Gerçi hiç bir zaman sevmedim de
 şimdi daha da bir nefret ediyorum...
Ve hiç bir kuvvet sevdiremez!



Beni böyle görenlerse "Aaa böyle çok iyisin.
Neydi o eski halin!" diyerek sanki
yarama tuz basmaya çalışıyorlar...
Sussan ne olur?
Dünyanın sonu mu gelir?
Kabullenemez misin?



Başkaları ne der(?) diye düşünen bir insan olmadım hiç..
Yani sen söyledin diye de böyle kalacak değilim!
Aslına bakarsanız hiç bir düşüncenizi de yapacak değilim...



Şimdi diyebilirsiniz; "Bize ne senin sıkıntından?"
Eğer beni biraz olsun tanıyorsanız karşımdaki insana sesimi çıkarabilecek bir insan değilim.
İçimde kalır herşey...
İçimde kalanları da, umudumu da yitirmemek için düşündüğüm ne varsa buraya yazıyorum... 



Yine de yazma bunları derseniz. 
Tabiki boynum kıldan ince... 
Yazmam olur biter.

28 Nisan 2014 Pazartesi

KARDEŞ DEMEK!

Kardeş? 
Bilemedim şimdi.. 
Size önce birşey itiraf edeceğim.  
Dikkatinizi çekti mi(?) bilmiyorum.  
Ama ben hayatımda hiç kardeş kelimesini kullanmadım. 
Bunun sebebi bana "kardeş" kelimesinin hep küçük olana söylenir gibi geldiğindendir efendim.  
Burda ne kadar ablam diye yazsam da 
Normal hayatımda sadece 
bir kere o da yanlışlıkla 
ablam demişimdir :)



"Bana kaç kardeşsiniz?" dediklerinde, cevabım "Kardeşim yok! Bir tane ablam var." derdim :)



Tamam ya şöyle bir geçmişe gidip anılarımızı anlatmak ve kendimi kardeşlik kelimesine alıştırayım dedim :)



Biz birbirimize çok zıt karakterlere sahibiz. En basit örnekler;

♥ Ben siyah-O beyez
   ♥ Ben pasaklı- O süslü
    ♥ Ben asosyal- O sosyal



Bu böyle uzar gider :))

Aramızda tartışma olduğunda küsen taraf genelde ben olurdum. 
Artık küsmeye bile üşeniyorum; 
çünkü beş dakika geçmeden barışacağımızı biliyorum :))



Bir de öyle büyüklük taslamaz. 
( Tamam aramızda 1 yaş olabilir.  Ama yapan çok insan var! ) İkimizde saygılıyızdır birbirimizi :))



Biraz çocukluğumuza doğru gittiğimde en çok aklıma gelenler;

 Birimiz hastalandığında (kabakulak, kızamık,..) birbirimizi daha çok öperdik ki bulaşsın diye :)



Ya da birlikte ilk kek yapışımız :) 
Kek dediysem kakao, süt, hindistan cevizi ve kabartma tozunu buzdolabına koyuşumuzdan ibaret. 
Tabi en üst rafa bırakıp kek olmasını bekledik. 
Ve dolabı açtığımızda hazin son
 en alt rafa kadar 
(kek karışımı ) dökülmüştü. 
Sanırım annemin keke sadece bu malzemeleri ekleyip dolaba kaldırdığı anı görmüştük :))



Evcilik oynarken genelde ben baba olurdum.
 Ya da KARDEŞİM
 (ay çok garip geldi yine! Zorlamamak lazım heralde ) 
uzaklara giderdi. 
Bende her defasında inanıp hüngür hüngür ağlardım :))



Ablam ilk kreşe gittiği zamanlar meşhur "avucunu yala" kelimesini öğrenip bana söylediğinde saatlerce avucumu yalamıştım :))



Yani demem o ki efendim kardeş ya da abla farketmiyor sevmek için.. 
Güzel anılarımda ya da en berbat olduğum zamanlarımda biliyorum ki o her zaman yanımda :)



Kardeş demekte bu değil midir zaten? 




26 Nisan 2014 Cumartesi

BLOGGER SORUNLARI


Merhaba bildiğiniz üzere blogger konusunda çok birşey bilmiyorum :)
 Ve bu yüzden yaklaşık bir aydır 
Google profilimde sorun olduğundan yorum yaparken URL seçeneğini seçmek zorunda kalıyordum. Sonunda bu sorunu hallettim :)

Sorunun tek nedeni profil ismimin ingilizce harf uyumsuzluğundan
 ibaretmiş :) 
Ne yapalım kardeşim ismimiz böyleyse ;)

Ne yaptığıma gelecek olursak 
Google+ profilimden hakkında kısmına geçip, bağlantılar seçeneğinden 
Google+ url'sini ingilizce harf uyumluluğuna göre düzeltin. 

Örneğin; Şeyma Tanış oldu size seymatanis :D

Not: Düzelmesi 1 gün sürüyor. Malum benim gibi uzun süre bu sorundan muzdaripseniz 1 gün de sabradersiniz ;)



Gelelim ikinci soruna paylaştığımız yazılar kumanda paneline 
geç düşüyor-du :)) 

Bunun sebebiyse saat ayarından kaynaklanıyormuş efendim :)
Biraz kurcalarken buldum; ama buldum di mi sonuçta :)

O da şu şekilde efendim :)

Kumanda paneli→ Ayarlar→
 Dil ve biçimlendirme→
 Biçimlendirme→
 GMT+2 Atina




Eveeet bu sorunlarda böylece çözüldü.
Bir daha böyle çabalayarak yapabilir miyim (?) bilmem. Sizde de aynı sorun varsa ve ucundan yardımcı olabildiysem huzura erdim demektir :)

Bu günlük bu kadar der ve giderim ;)

24 Nisan 2014 Perşembe

BİR FİLM ÖNERSİ→KIZ KARDEŞİMİN HİKAYESİ

Yabancı dizilere başladığım zaman filmlerle arama set çekmiştim. 
Ta ki Mor Rimel ' de film önerilerini görene kadar ;)
Başka öneriler istediğimde bütün samimiyetiyle yardımcı oldu.
Film önerisi de süper çıktı :)
Ve bana "seninde önerilerini beklerim" dedi . 
Ben unutur muyum? 
Tabi ki hayır ;)


Fotoğraf için ( tık tık )


Bu izlediğim filmler arasında içime en çok dokunan filmdi. Yaşadıklarımın buna katkısı olduğuna eminim. 

Filmin konusuna gelecek olursak: 
Küçük yaşta lösemi olan Kate için donör gerekir. Bunun üzerine anne ve babası 
Anna adında kız çocuğuna sahip olurlar. Kate için gereken ne varsa Anna'dan nakledilir. Kate'e bu kez böbrek nakli gerekir. Böbreği yine Anna'dan nakletmek isterler. Fakat bunun üzerine Anna karşı çıkar. Ve olay örgüsü böyle başlar.



Devamını özetlemek istemedim. 
Merak edin diye :) Zaten çok yeni bir film değil belki de izlemişsinizdir. Ama izlerken ağlayacağınıza eminim.  Ben ağlamadım bir kere :P



Bu filmde kardeş sevgisini, bir hastalığın aileye verdiği bütün etkileri, bir annenin çırpınışlarını ve ilgilenemediği çocuklarının kaybolmuş hallerini göreceksiniz. Beni etkilediği kadar sizi etkiler mi?  Bilmiyorum. 



Tamam itiraf ediyorum bunları yazarken bile ağlıyorum...


Sağlıkla ve sevgiyle kalın...





23 Nisan 2014 Çarşamba

23 NİSAN EGEMENLİK VE ÇOCUK BAYRAMI KUTLU OLSUN


23 Nisan'da blogumu bir çocuğa
 bırakmak isterdim. 
Ama evde öyle bir ufaklık yok :) 
İçimdeki çocuk şuan çok huysuz ve meşgulmüş :)


Lafı fazla uzatmadan;
"23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı Kutlu Olsun." der ve giderim :)




21 Nisan 2014 Pazartesi

TAKTIM Kİ BEN BU MİME :)

Henüz tanışalı çok olmasa da bana
hemen o kocaman yüreğini açan ve
bir abla gibi sıcacık olan ablacım mimlemiş beni :)
Onu tanımaktan da blogunu okumaktan da çok mutlu olduğum
 Kedici Teyze blogunun sahibi
(Aynı zamanda Bücürük ve Ben
blogunun sahibi)  Müjde DURAL ablam beni mimlemiş :))



Beni unutmayıp, bu kısa zamanda tanıdığın halde bu kadar
cana yakın olduğun için çooook
teşekkür ederim :))


Gelelim mime ;)

-TAKINTILARIMIZ-

Öncelikle şunu söyleyeyim 
söz konusu takıntıysa 
gerisi teferruattır benim için :))




Yaz-kış çorapla gezerim.
( Ayağımın gözükmesinden nefret ederim )

 Yemek, kek vs yaparken servis
 etmeden hoop elini daldıranı parçalayabilirim :D



Başkasının saçına imkanı yok dokunamam!



 Her an her saniye saate bakarım.



 Bir yere sürekli vurarak ses çıkarılmasından ya da tükenmez kalemin açılıp kapanmasından sinir krizi geçirebilirim.

 Zayıflık takıntımı zaten biliyorsunuz.



Evde sadece tek koltukta otururum.
(O da şarj aletine yakın olan yerde :) )

Çayı demli olmazsa içmem.

 Kolay kolay kimsenin yemeğini yemem.
( Ellerinin beyaz olması, evinin temiz olması, tırnakları,...)

          

Kül tablasını boşaltmaktan da boşaltımasından da nefret ederim!
( tabi ben istediğim kadar çırpınayım annem döker o ayrı mesele :) )

 Yolda yürürken biri koluma çarptığında en az 3-5 kere üstümü sirkelerim.

Markette ne alacaksam içindekiler kısmına ve kalori miktarına bakarım :)

Bunlar sadece aklıma gelenler :))


Mimlenenler diyeceğim ama işin açığı tırsıyorum:)
 Yani en az herkesi 2 kez mimlemişimdir. 
"Oğlum bak git" olayına dönmesin :D

Ben edebimle gideyim :)

Buarada tabiki isteyen mimi yapsın :D

-GÜNCELLEME-

Mimi isteyen lütfen bana söylesin tamam mı? Yapmak istemezsiniz diye öyle yazdım yoksa herbiriniz aklımdaydınız :)

-MİMLENENLER-

Hayat Kitap

Bilgicellim

19 Nisan 2014 Cumartesi

BÜYÜME ÇOCUK!

Hep bir büyüme hevesi yaşanıyor...
Anlamıyorum kardeşim derdin ne?
Büyüdüğünde çok mu güzel olacak herşey? 
Ben sana söyleyeyim hiç de umduğun gibi olmayacak !



Küçükken derdimiz isteklerimizin olması, arkadaşlarımızdan hiç ayrılmamak, devamlı parka gitmek, denizden çıkmak istememek,.. vs
Büyüdüğünde karşındakinin sahiden arkadaşın olup olmadığını çözmeye çalışacaksın.
Her yaptığın davranışta "kaç yaşına geldin?" diyerek seni
 eleştirecekler. 
Ve insanlar senden umarsızca beklentiler içine girecek!



Çocukken annenin ayakkabılarını giyip makyaj yaparak geçtiğin aynada
 komik duruyorken, o makyaj büyüdüğünde yüzüne yapışıp kalacak!
Ya da aşık olacaksın mesela!
Öyle cıvıl cıvıl birşey bekleme!
Acıyı iliklerine kadar hissedeceksin!



O çok sevdiğin salıncakta sallanırken yada çocuk gibi davranırken eleştirileceksin, çizgi film izlediğinde "çocuk musun?" diyecekler sana...
Bırak çocuk kal (!) ne olacak?



Salıncakta sallanmak dururken, 
neden giymeyi bile beceremediğin topuklularda sallanmayı seçiyorsun?



Üzerine hiç yakışmayan kadınlık
 hallerin neden?
Zaten zamanı gelince katlanmak zorunda kalacaksın. .
Neden bu aceleci haller?



Geç kaldın çocuk! 
Çok geç artık büyüdün!
Ve daha da kötüsü içindeki çocuğu öldürdün...


NOT: 
Herhangi bir çocukluk travması yaşamadım:)) 
Ya da büyüme hevesi olan bir insan değildim. 
Kaldı ki ben büyüdüğümü hiç kabul etmedim, etmiyorum ve etmem de :))

17 Nisan 2014 Perşembe

HAYALİM MİM OLDU :)



Ben geldim :) 
"Eh yine mi mim?" demeyin olur mu? 
Çok seviyorum biliyorsunuz :)

Bu kez beni mimleyenlerden biri içten, çocuk ruhunu öldürmemiş ve yüreği tertemiz bir insan :) Tahmin ettiniz di mi ?
Tabi ki Pink Timber :)

Vee diğeriysee Deeptone :)
Ben onun blogunu
(Sade ve Derin ) okumayı çok seviyorum :)
Ne kadar kurgu mu-gerçek mi anlamasam da :)
Yorum yaparken harfler
birbirine girse de o benim ne demek istediğimi anlıyor hep :)
Kişiliğine ve sıcaklığına diyecek yok zaten :)

Beni unutmayıp bu kadar mutlu ettiğiniz  içinse ayrıca teşekkür ediyorum :)

Gelelim mime :)


Aslen ŞİFRELİ HİKAYE MİMİ olup, ismi geçen canlar mimleniyor :)

Yalnız uyarıyorum bu benim ilk hikayem :)
Yani hikaye oldu mu onu bile bilmiyorum.
Dalga geçmeyiniz efendim der ve hikayeme başlarım  :)



Bir hayal kurmak istedim bugün... Kapattım gözlerimi.. Ve başladı herşey.. Gözlerimi açtığımda her yer maviydi ... Bense maviye iz süren ... Biliyorsun mavi huydur bende :)

Sonra düşündüm. Ucuz romanlar gibi olmamalıydı hayalim.. Herşey sade ve derin olmalıydı... İçimden geldiği gibi yaşamalıydım hayalimi..

Devam ettim yoluma.. Kedici teyze çıktı karşıma.. "Uçsuz bucaksız ummanları aştığında, Böğürtlenlim ülkesi çıkacak karşına" dedi. Ve gitti, güzel yürekli kadın...

Bense düştüm yollara.. Harikalar dünyasında dolaşıyor gibiydim.. 

Uçsuz bucaksız ummanları aştım.
Her geçtiğim yerde ayrı güzellikler vardı.
Bense kendimi alamıyordum bu güzelliklerden..
 En çok sevdiğimse siyah kuğulardı... 
Sanki bütün güzelliklere inat yas tutuyorlardı kaybettiklerine.. 

Ve geldim sonunda Böğürtlenlim ülkesine.. 
Burda herşey o kadar güzel ki..
Merak ettin biliyorum. . 
Anlatayım sana da:

Yer, gök her yer birbirine sevdalı... 
Bahar tanrıçası dokunmuş bu ülkeye belli.. Dokunuşuyla huzur, mutluluk getirmiş... 

Derken birden kendime geldim.. Ve içimden geçen tek kelime; "keşke gerçek olsaydı..."





-2. MİM-

-BLOGCULAR BLOG YAZILARINI 
NASIL  HAZIYORLAR ?-
-NASIL BİR SÜREÇ ?-


Film izlerken,  sohbet ederken ya da bir fotoğrafa bakarken bir anda içimden kelimeler dökülür :)

Genelde kendi hayatıma dair paylaşımlar olduğundan pek de zorlanmıyorum aslında...

Hemen yazarım bloga ( bu durum nerde olursam olayım geçerli malum telefonlar hep yanımızda :) )

Sonra başlarım ona uygun animasyonlarıma. Bulamadıysam biraz yüz ifadeleriyle oynarım işte bu kadar :)




Bloguma yazdıklarımı hiçbir zaman taslak olarak kaydetmedim. Çünkü ne yazarsam bir anda yazıyorum :))

Not: İlk mimde ismi geçen çoğu arkadaşım daha önce mimlendiler. 
Tabi ki ben yine de mimlenmeyenleri de eklemek istedim :)

-MİMLENENLER-

Burcu'nun Dünyası
Mor Rimel
Kedili Evin Tarzı
Eqzdemir
Fildişinden Kule
Titania'nın Çöplüğü


DİP NOT: 
Söz uzun bir süre mim yapmayacağım :)
( YALAN :) )


16 Nisan 2014 Çarşamba

MES-KOP MACERALARI

Selamlar efendim :)
Öncelikle bildiğiniz üzere vize haftasındaydım. 
Ve bitti sonunda! 
Haliyle bir rahatlık çöktü üzerime :) 
Eh keyfimde yerinde 
Eee o zaman birazda gülelim di mi ?



 Lafı da fazla uzatmadan konuya geçiyorum. Sınavlardan dolayı Mersin'deydim. Kuzenimde kalıyordum. Mersinde kaldığımız 4 yıl boyunca hiç gitmemiştim evine. Her neyse gidip gelirken mes-kop'a ( kısaca otobüs aslında kafa karıştırmaya gerek yoktu ya neyse :) ) biniyordum.



Neyse 5 gün önce yine sınavdan çıkıp kuzenimin evine giderken kafam yine uçmuş. Tabi orda kendini kabadayı sanan bir ergenin önümde dikilmesi de sebepler arasında :) Ve ben zaten hiç bir yeri bilmiyorum. 
Sadece ineceğim yeri biliyorum :)



Tabi geçmişim ve haberim yok! 
Hemen indim; ama "acaba erken mi indim?" diyorum hala! 
Hemen yoldan geçen bir amcaya sordum. 
O da yeni gelmiş ve haliyle bilmiyormuş. 
Ve sonraki karşıma çıkan 4 kişi de yabancı çıkınca "yuh!" dedim yani...



Tabi benim gibi kaçık beyinlinin otelin önünde durduğunu farkettiğinde bir an afalladım o ayrı :D 
Neyse ki son sorduğum amca beni petrole yönlendirdi. 
Petrole gittim hemen tabi petrolcü
( petrolcü neyse artık :) ) amcaya da sordum.



Bir de evi saçma sapan anlatışım var, bilen bile anlamaz :) 
Petroldeki amca dediğimi anlayıp tercüme etti ve nereye gideceğimi söyledi.



Ben bildiğin baya geçmişim evi haberim yok :)) 
Tabi adama güvenmeyip ( burda paranoyaklık söz konusu ) 3 kişiye daha sordum.
Eh anca inandım doğru yolda olduğuma..


 Her halimle yolda suratsız olan ben, evi de bulmanın rahatlığıyla içimden " 22 yaşına geldin, hala kayboluyorsun salak!" diye geçirerek kahkahalarla eve gittim.



Tabi sonraki günde sabah uyanamadığımdan yanlış mes-kop'a binmişim. 
( Benim kafam nerde acaba :) )
Sağolsun mes-kop'cu amca biraz ilerde doğrusuna bindirdi :)



Tabi bu sadece geçen hafta yaşananlar. 
Daha önce uyuyakalıp tekrar inip-binmişliğim var.



Ya da çok dalgın olduğum bir an teyzenin para uzatmak için beni dürttüğünde çığlık atışım :)
Ya da bir teyzenin yanıma oturacakken üstüme oturuşu :)
 ( Şimdi gülüyorum; ama o an cinnet geçirecektim. ) 
Yani bunlar sadece aklıma gelenler :)



Bu arada kendi memleketimde bile kaybolacak kapasiteye sahibim. 
Yanlış anlaşılmasın gerizekalı değilim :D 
Bak geçirdiniz içinizden biliyorum :) 


İşim olmadıkça evden çıkmam. 
Çıkacağımda da her yere annem bırakır ondan .
Neyse daha da rezil olmadan gittim ben :)
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...