29 Mart 2014 Cumartesi

YETER OYNAMAYIN ARTIK!

Hani bazı tipler vardır :
 Hasetlerinden çatlasalarda bebeğim, tatlım, vs diyen yapmacık insanlar...
Sinir oluyorum onlara!
Gerçi olmayan var mı?
 Bilmiyorum...




Bazıları o kadar iyi oynuyor ki anlayamıyorsun.
 Ne yani içinden geçeni söylersen ölür müsün?
 " Patavatsız ol" demiyoruz!
Oynama yeter!


Bir de canım cicim diyerek laf sokanlar var ki!
 Etrafımda kaynıyor resmen!
Yok yok ben bunları hiç bir zaman anlamadım anlayamamda!
Ya adam gibi kavga etmek istiyorsan kavga et ya da laf sokmak istiyorsan suratınla belli et!
Hiç birini yapamam diyorsan görüşme benimle...
 Ölmüyorum size ben!





Bir de böyle tiplere birşey de diyemem ben!
Evet daha çok kendime kızıyorum!
Aptal onlar gibi yapsana!

Heralde devir sevmediğine bile gülme zamanı...
Tabi yapabilene!


Yok yani sonra kendi kendime söylenip duruyorum.
Kendimi yiyorum resmen! 





Sevmediğim birini gördüğüm an zaten yüzüm düşer.
Benim gibi aptalsa cevap vermektense içeri girip ağlar!




Aaaa nasıl unuturum sevmediğimi bildikleri halde beni sevenlerde de ayrı bir fesatlık var.
(ya da ben paranoyağım )
 Ne yani kim kimi sevmediği halde sever?
Ya da olmadığın yerde arkandan konuştuğu halde yüzüne güler!




Ay ne çok oynayan insan var!
 Sevmiyorsan sevmiyosundur bu kadar!
Yazarken bile cinnet geçirdim.
"Niye yazdın o zaman? " demeyiz efendim.
Zira bende nerden çıktı bilmiyorum :) 


Neyse...
Ne ben daha çok sinir olayım ne de sizi sinir edeyim...



Kaçabildiğiniz kadar kaçın bu tiplerden der ve giderim :)

27 Mart 2014 Perşembe

SUSMA ARTIK TÜRKİYE'M!

Fotoğraf için ( tık tık )


Önce sınav sistemini devamlı değiştirdiler.
Okuyan neslin uyandığını gördükleri için!
 Her defasında öğrencileri afallatacak sorunlar çıkardılar.
Yetti mi?
 Hayır! 


Karşı çıkanları hapsettiler, göz altına aldırdılar, ölümüne neden oldular!
Niye?
Susmadıkları için...
Görüşlerimizin özgür olduğunu söylediler.
Konuştuğumuz için, düşüncelerimizi paylaştığımız ağlarımızı kapattılar!


Mustafa Kemal Atatürk'ü unutturmaya çalıştılar.
 Rahat uyuduğumuz evlerimizde,  yaşayış sebebimizi unutturmaya çalıştılar!
Kitaplardan fotoğraflarını kaldırdılar.
Yetmedi Andımızı, o da yetmedi İstiklâl Marşı'mızı kaldırdılar!


Laik olmayan bir vatanın nasıl olacağını unuttular.
TC vatandaşlığımızı sorguladılar.
 Bizi parça parça ayırdılar.
Kendi emelleri için!
Tarih bu yaşananları asla unutmayacak!


Fotoğraf için ( tık tık )


Susma Türkiye'm oy ver!
Bu bizim hakkımız unutma! 

26 Mart 2014 Çarşamba

AY BEN YİNE MİMLENDİM :)

Ben geldim yine hem de mimimle :)
Beni mimleyense çok ama çok sevdiğim kısa zamanda sıcaklığına bayıldığım Maviye iz süren blogunun sahibi :)


Beni bu kadar mutlu ettiğin için çook teşekkür ederim :)


Gelelim sorulara :)


-3 SORU MİMİ-


1) NEDEN BLOG ADIN ?

Umudumu kaybettiğim çok zamanlarım oldu.
Ve sonunda anladım ki insan umudunu da kaybedince hayata bağlanmak için nedeni kalmıyor...
Bende umudumu hiç bir zaman kaybetmemem gerektiğini hatırlatacak bir hikaye
( benim hikayemi ) anlatmak istedim.
Belli mi olur belki benim hikayem de birilerine umut olur :)


2) HAYAT FELSEFENİ BELİRLEYEN SÖZ NEDİR ?


" Asla vazgeçme! "

3) KENDİMLE İLGİLİ 3'Ü DOĞRU 4 ŞEY ?


* Hiç bir alakam olmadığı halde İzmir aşığıyım.
* Demli bir çaya asla "hayır" demem.
* Elimde telefon yoksa kendimi yarım hissederim.
* Kırmızı ve pembeye bayılırım :)





-ÇALIKUŞU MİMİ-

*HAYATTAKİ İLK HATIRALARINIZI YAZMAYA ÇALIŞIN. BAKALIM NELER BULACAKSINIZ ?


Heralde 3 yaşındaydım.
Lacivert bir beşiğim vardı.
Ablamla onun üzerinde oyunlar oynamaya bayılırdık.
Birgün babam beşiğimin gideceğini söyledi.
Bende hemen " beni de mi dışarı atacaksınız?" dedim.
Babam da "mecburen öyle yapacağız artık" dedi.
 Bende gitmeeem diyerek ağlamıştım :)




Paranın değerini öğrendiğimde ise
2. sınıftaydım.
Öğretmenimin hergün yanına gidip simit ve meyve suyu parasını uzatıyordum.
 O da bana alacağım kadar parayı gösteriyordu.
 Birgün bütün sınıfın önünde simitin parasını sormuştu.
 Bende o gün parayı ve miktarını mecburen öğrenmek zorunda kalmıştım.
Zaten canım öğretmenimin de istediği buydu :)


Ve son anımsa; üniversitenin ilk günüydü.
Yanlışlıkla 4. sınıfların dersine girmişim.
Ve dersin sonuna doğru olduğundan 5 dakika sonra ders bitti.
 Ufak tefek olduğumdan da herkes bana bakıyordu.
Dersten çıkınca anladım yanlış sınıfa girdiğimi...
Daha da kötüsü aynı öğretmen ilk dersime girecekti.
 Sınıfa girip beni görmesiyle bana şirine dedi.
Benim de adım öyle kaldı :)


Benden bu kadar:) Sıra geldi mimlenenlere;

Emrah Özdemir
Canselce şeyler
♥ Yaşamın Kıyısında
Mutlu ikiz annesi

Kolay gelsin :)

24 Mart 2014 Pazartesi

İLK MİM!

Blog okumaya 5 yıl önce başlamıştım.
 Ve yazmaktan çok blog okumayı sevdiğimden mim cevaplarına da ayrı bayılırdım.
Bir de blog okumaya başladığımda bütün yazılarını okuyup bloggerın hayatındaki
değişiklikleri okumaktan çok hoşlanırdım. 


Neyse konuyu çok uzatmadan sevgili Emrah Özdemir sayesinde benim okumaya bayıldığım mim soru-cevaplarını bende yazabileceğim :)


O yüzden çoooook teşekkür ederim Emrah Özdemir :)


Gelelim sorulara :)


EN SEVDİĞİN ŞARKI ?


Yıllardır en sevdiğim şarkım Yalın-Küçücüğüm :)
 Tabi bu şarkıyla benimle şakalaşanda çok olmuştur.
Sonuçta ufak tefek bir insanım :)


EN SEVDİĞİN ROMAN ?


Aşkın sadece bir kalp ağrısı olmadığını o kadar güzel anlatan bir kitap ki...
 Çok sevdim ben bu kitabı :)
Bir tane daha var ama o kitabın adı pek bir müsait değil :))


Fotoğraf için ( tık tık )


EN SEVDİĞİN ÇİZGİ FİLM KARAKTERİ ?


O saf bebeksi haliyle, tatlı konuşmasıyla "teletubbies po" benim için ayrıdır.
Ama ne yalan söyleyeyim birini yazmak diğerlerine haksızlıkta olmadı değil :)


Fotoğraf için ( tık tık )


ÇOCUKLUĞUNDA EN SEVDİĞİN OYUNCAĞIN ?


Tabi ki winnie the pooh :)
Babam almıştı ve nereye gitsek götürürdüm :)


Fotoğraf için ( tık tık )


ŞİMDİYE KADAR ALDIĞIN EN GÜZEL HEDİYE ? 


Aslında her hediyenin ayrı bir değeri vardır.
Ama beni havalara uçuracak olan bir hediye?
Düşündüm düşündüm bulamadım :)
 Aslında var bir tane de malum halka açık bir yerde söyleyip kimseyi üstüne alındırmak olmaz diyerek bu soruya cevap veriyorum :)


ODADA SANA AİT OLAN EN SEVDİĞİN NESNE ?


Ya şimdi sahte cevaplar vermek istemiyorum ben öyle nesnelere çok değer vermem.
Daha çok anıları olanlar benim için önemlidir veee o yüzden fosforlu saçlı bebeğimi tercih ettim :)
 Anısı da bana kalsın :)





EN SEVDİĞİN YEMEK ?


Çok yemek seçen bir insanım :)
Ama benim tek hayır diyemeyeceğim taze fasulyedir.
Tabi sebzelerin çoğunu severim; ama düşman olduklarımdan da kaçarım.
Hatta başkaları da yemesin diye iğrenç lakaplarda takarım :)


EN SEVDİĞİN HAYVAN ? 


Çoğunuza garip gelebilir.
 Yok yok gelmez ya :)
Hepimizde illaki beslemişizdir.
Veee söylüyorum tabiki civciv :)
Ama çok tatlılar da bir de çok çabuk ölmeseler :(


Fotoğraf için ( tık tık )


AİLEN DIŞINDA ONSUZ YAPAMAM DEDİĞİN, EN SEVDİĞİN KİŞİ ?


Dostlarım gibi klasik bir cevap vermek isterdim.
 Ama yeri gelir onlarla bile yıllarca görüşmediğim olur.
( Var olduklarını bilmek yeterli benim için)
Söz konusu onsuz olamamaksa ailem dışında öyle biri yok...


Ne zormuş cevap vermek :)
Olsun yine de çok sevdim ben:)

Vee sıra geldi mimlenenlere;

Mehlika Akgün
Bahar Gulce
Fatma Damyan
Seldanın mutfak defteri

Şimdiden kolay gelsin :)



23 Mart 2014 Pazar

MALUM ZAMAN DEĞİŞİYOR

Eskiden ne güzeldi herşey...
Bayramlar olsun, çizgi filmler olsun, oynadığımız oyunlar olsun,...
( Daha kaç yaşındasın demeyiniz efendim :) bu yazdıklarımı son gören nesillerdenim :) )




Herşey bu kadar basitleştirilmiş değildi.
Bayramlar tatil olarak evde dinlenilen birgün değil; büyüklerin ziyaret edildiği gündü.
( bizim için hala öyle olsa da son 4 yıldır Mersin'de oluşumuz ve bu yıl ben evden çıkmadığım için kimseyi göremedim)



Fotoğraf için( tık tık )


Gelelim benim en çok sevdiğim çizgi film meselesine :)
Tom and Jerry'nin bitmeyen çekişmesi,şirinlerin gargamelden kurtulma çabaları ve daha çok örnek verip kendimi rezil etmeden derdimi söyleyeyim :)
 Şimdikiler öyle mi?
 Hep bir savaş hep bir zarar!


Tabi bir de bilgisayar var!
(Çok da geri kafalı değilm aslında :) )
Küçücük çocukların öğrenmesinin çok çok erken olduğu bilgiler!


 Ve sokakta oynanan oyunlar..
( bu konuda yaram var dokunmayın :)
Tabi annem bizi kırk yılda bir çıkardığından olsa gerek :) )


Biz biraz daha saftık.
 Mesela annem kızacağı zaman gel kızım şeker vereceğim derdi.
Bende her defasında inanıp giderdim :)
Ya da yatarken ayağını açıkta bırakma kelebekler yer derdi.
Hala ayağımı açıkta bırakamam!
 Daha da kötüsü çorapsız imkanı yok duramam :))


Şimdiki çocuklar inanır mı bunlara ?
 Amaaan onlar da pek bir zeki canım ;)



Fotoğraf için ( tık tık )


Maşallah diyelim tabi ki :)


21 Mart 2014 Cuma

AŞKIN HALLERİ



Bir kalp ağrısıdır aşk...
Ömründe 1 defa çıkan karşına...
O kadar mutlu olduğun anıların sadece ailenle yaşadıklarındır...
Bir o kadar da kıymetlidir.


Hangi yaşta, nerde, ne zaman karşılaşacağınsa muamma...



Benim yaşadığımsa sessiz,  kimsesiz!
Tek başına sevmeyi sevenlerdenim ben :)
Tamam bu aralar melankolik oldum kabul ediyorum :) (YİNE!)





Sevince insana bir aptallık halleri de gelir hani :)
Mesela çiçek böcek isimleri takma gibi...
Yada her anını haber vermek...
 Yada saçma sapan kıskançlıklar!
Ve en güzel aşkların da bitiş çizgisinin gözükmesiyle son bulur :)




Yani aşkın ömrü çok da güzel vardır.
Neymiş efendim aşkta gurur olmazmış!
  Vardır efendim
.  Zira gurursuzluğa hiç mi hiç tahammülüm yoktur!





Ben kimseye hesap vermeyi sevmem.
 Zaten hesap vermeye zorunlu olduğum bir insan varken extraya ne gerek var!
Boğulurum!
 Ve aşk biter :)


Güzeldir aşk güzel olmasına da aynı zamanda karın ağrısıdır.
 Üşenirim ben sevmeye!


Başka bir adama harcayacağım zamanı yaşayamadıklarımı yaşamaya harcarım.
Bir kere sevdim mi?
 Evet!
 Eee ne gerek var tekrarlamaya?


Hem öyle çokta matah birşey değil.
İlk zamanlar mavi hayaller içindeyken ( maviyi sevdiğimdendir efendim :) ) sonra çarpıverir gerçekler yüzüne!


Feministte değilimdir! Ama:


Her kadın bir adamla evlenmeye and mı içti?
Her kadın anne olmak zorunda mı?
Çocuğuna bakabilmek için işinden olmak zorunda mı?
(Anladınız siz ne demek istediğimi )
Yada her kadın anne olacak tahammüle sahip olmak zorunda mı?


Fotoğraf için( tık tık )


Bir kadın evlenmeyince evde kalmış oluyorda bir erkek neden müzmin bekar oluyor?

Yani anlayacağınız bir kadın aşık olduğu adam için hayatını feda etmek zorunda mı? 


Kahrolsun erkekler!
Demiyorum tabi ki :)


Diyeceğim aşk bir hayat karartma kuruluşudur :)



Not: Birgün gelirde evlenir ve çocuğum olduğunu yazarsam benimle bol bol dalga geçin :)

19 Mart 2014 Çarşamba

EYVAH GEÇMİŞTE KALDIM!



Geçmişinde çok sevdiğin bir insanı bir daha görememek üzere kaybettiysen yaşarsın bunu genelde...


Önüne bakmayı düşünmek aklının ucundan bile geçmez.
O zamankü mutlulukları yada acılarına bağlanır...
Yani ne yalan söyleyeyim ben böyleyim :)


Ve çevremdeki insanlara bakıyorum da kimi sevgilimden ayrıldım diye kimi olur olmaz olaylara ağlayıp sızlanıyor.
 Gerçek acıları görmediklerinden çok saçma geliyor bana...
( Tabiki ateş düştüğü yeri yakar ve amacım kimseyi aşağılamak değil ! Zaten bana da düşmez!  )


Tabiki seversin; ama 1 kere!
 Bir haftada 4 sevgili değiştirip her birine ağlamak neyin kafası bilmiyorum. 


Her neyse bana ne (?) di mi  ama :)


Belki de bu da benim bencilliğimdir.
Olamaz mı?  Olabilir. 


Geçmişe dair ne kadar güzel anım beni çok mutlu eder.
Peki ya şimdi yaşadıklarım...
Sevinçlerim, acılarım yani anılarım hiç bir değeri yok!
 Ta ki geçmişte kalana kadar yaşanmamış bir hayat gibi!


Anılarım zihnimden silindikçe hırçınlaşıyorum...
 Peki kime bu kadar kızgınlığım?
Kendime mi?
Bilmiyorum. . .


Anlattığım ne varsa geçmişimden ibaret!
Belki de son 4 yıldır yaşadıklarımdır beni geçmişime bu kadar bağlayan...

Benim en çok merak ettiğim ise benim de herkes gibi anlatacağım, gezeceğim, güleceğim anılarım olacak mı?


Kim bilir belki de olur. . .



18 Mart 2014 Salı

18 MART ÇANAKKALE GEÇİLMEZ!


Fotoğraf için ( tık tık )

Bu vatan uğruna canlarını feda eden aziz şehitlerimizi minnetle anıyoruz! 

17 Mart 2014 Pazartesi

ALİCE ANOREKSİ DİYARINDA


Fotoğraf için ( tık tık )


Bu kitabın benim için önemi var. Ve okumanızı tavsiye ederim.  Özellikle de bir ebeveyn için...


İlk psikologumun annem ve benim okumamı istediği bir kitaptı. Tabi önce annem okudu. Biraz anlattı yaşayabileceklerimi ve kitabın ilk bölümünde anorexia hastalarına dair istatistiksel bilgilerin kendini ne kadar korkuttuğunu dile getirememişti...

Bense o zaman hasta olmadığımı düşündüğümden değil de ne olursa olsun kabul ettiğimden umursamıyotdum kimseyi... 


Kitap iki dilden anlatılıyor.  Biri Alice yani anoreksik genç kızımız diğeriyse annesi. Olaylar iki ayrı dilden anlatılırken aslında gerçekten de sırasıyla yaşayacaklarım vardı bu kitapta...

Bense kitabın sadece alice bölümünü okumayı tercih ettim. Nedenini anlamışsınızdır eminim :) Ve ilk önce kitabın sonunu okudum. Öldü mü(?) ,yaşıyor mu(?) diye :)


Tabi sonunu yazmıyorum :D 
Aslına bakarsanız böyle bir hastalık geldikten sonra değil gelmeden önce önlem almak lazım. Çünkü geldikten sonra zaten benim gibi kararında direten bir insansanız elinizden birşey gelmez...


Mesela insanlar konuşur ve çocuğunuz ne kadar kafasına takmaz desenizde bir yerden sonra takmaya başlar. İlk belirtiler görüldüğünde bana bir etkisi olmadı; ama her insanda başka tepki verir sonuçta!


Her neyse sonuçta gördüğünüz gibi yaşıyorum ölmedim! Ama sorsanız yıllardır çektiklerimi burda 2-3 yazıda özetlerken çocukluğumu alıp gitti... Bütün ömrümü etkileyecek yaralar bıraktı...

Ölmedim evet! Ama diye de birşey var işte...

15 Mart 2014 Cumartesi

UYANIK , MERAKLI VE SAHTEKAR ŞEYMA!

Daha önce de bahsettiğim gibi ben ilk diyete başladığımda besin değişim listeleri ( yani ne kadar ekmek kaç gram, kaç  gram meyve 1 porsiyon) bilmiyordum.

 Tabi psikolog desteğinin yanı sıra diyetisyen desteğiyle  ikili bir tedavi süreciyle tedaviye başlanıyor.

Diyetisyeniniz ise haliyle yeme düzeninizi kontrol altına alacağınız bir listenin yanında besin değişim listesini çeşitlendirebilmeniz adına tutuşturuyorlar elinize...

Tabi bunun üzerine Şeyma durur mu ? Durmadım tabi ki :)



Besin değişim listesini götünce daha da az yemeye başladım. Çünkü bilmeden yediğim kilo vermemi engelleyen besinleri de yemeyi bıraktım.

Bu hastalık biraz uyanık, meraklı ve sahtekar yapıyor insanı :)

Aynı zamanda biraz çirkefleşiyorsunuz :)
Normalde ailem dışında kimseye sesimi çıkaramayacak kadar pısırık bir insanım.  Ama psikologlarımın çoğuyla kavga edecek kadar çirkefleşmiştim. Zaten hiç birini de sevmedim!



Sahtekarlıklarıma örnek verecek olursak ; annem ve ablamın kafalarını çevirdikleri anda masadaki bitirmemi söyledikleri ekmeğimi cebime atmaktan tutun da antidepresanlarımı yutuyor gibi yapıp yine cebime atmaya kadar yaptım!

Tabii yalan söyleme özürlü oluşum ve annemin inanılmaz uyanık oluşuyla o ilaçlar hep yakalanırdı :)

Yani demem o ki:
Seni gidi sahtekar Şeyma bir daha böyle şeyler yapmak yok!

Tabiki de söz veremem ;)


12 Mart 2014 Çarşamba

HİKAYE TADINDA BİR YAZI

Bugün çok sevdiğim şiirleri yazdığım defterimi kurcalarken buldum bu yazıyı:

İlk olarak İclal Aydın'ın seslendirmesi ile duyduğum ve Evren Yiğit'in aşk yüzünden adlı kitabından hikaye tadında çok sevdiğim yazısıyla başbaşa bırakıyorum sizi :)



Fotoğraf için( tık tık )


KULAK KAŞINTISI

Kulağımın içi kaşınıyor... 
Felaket...
    Önce azar azar başlıyor kaşıntı geceleri.
Sonra artıyor.
Kaşımak da bir zor ki kulağın içini.
Bir türlü geçmiyor.
"Ne yapsam acaba?" diyorum.
Günler geçtikçe daha da artıyor.
Doktora gitmeye karar veriyorum.

Arkadaşlarıma soruyorum:
"Tanıdığınız iyi bir kulak burun boğazcı var mı?" diye.
"N'oldu ki?" diye soruyor arkadaşlarım.
"Kaşınıyor kulağım" diyorum. "Uyuyamıyorum geceleri, kulak kaşınmasından!" 

Bir doktorun adını söylüyor bir tanesi. "Çok iyi doktordur" diyor.
 "Kimsenin çözemediğini çözer, iyileştiremediğini iyileştirir.

Gidiyorum doktora.
Gözlüklü, şirin bir amca. 
Elinde bir büyüteç, kulağıma bakıyor.
Şaşırıyorum önce. 
"İçinde kaşıntı var" diyorum. 
"Öyle büyüteçlene anlayacaksınız ki?"
"Yok" diyor,
"Ben çoktan anladım ne olduğunu da, şimdi daha iyi görmek için bakıyorum." "Nedir?" diyorum doktora.
"Eski sözler kaçmış kulağınıza" diyor.
"Nasıl yani?" diyorum.
"Kimin sözleri?"
"Bakacağız" diyor.

Sonra bir alet çantasından kocaman, ucu ince, cımbıza benzer bir alet çıkarıyor.
"Yan durun.
 Kıpırdamayın" diyor bana. 
Biraz irkiliyorum.
"Eski sözler" diyorum, "Ha?" 
Cımbızın ucu kulağıma giriyor,
canımı acıtmıyor nedense.
"Bir erkek sesi bu" diyor. 
Sanki bir uğultu duyuyorum.
Cımbızı çıkarıyor kulağımdan. 

"Yalan kaçmış kulağınıza!" diyor doktor.
Yalana bakıyorum.
Küçücük bir şey gibi gözüküyor.
"Vay be!
Günlerdir kulağımı kaşındıran bu muymuş?

Hangi yalan peki?" diyorum.
"Durun, bekleyin" diyor doktor. 
"Dikkatli olmamız lazım. 
Tekrar kulağınıza kaçabilir. 
Önce şu deney tüpünün içine koyalım.
Sonra serbest bırakırız.
"Yalanı tüpün içine koyuyor.
Kapağını da kapıyor tüpün.
Serbest kalıyor yalan.

"Seni seviyorum" diye cılız bir ses geliyor tüpün içinden.
"Yalanmış ha?" diyorum.
Kulağım bile anlamış, kalbim hala anlamıyor.. :) 

11 Mart 2014 Salı

MEKANIN CENNET OLSUN GÜZEL ÇOCUK...


Bir çocuk düşünün ki herkesin içini sızlatan...

Bir çocuk düşünün ki bir ülkeyi uyandıran!

Bir çocuk!  Evet o daha bir çocuktu.. Çocukluğunu bile yaşamalarına izin vermediler!

Daha ne kadar kayıp vereceğiz. Daha kaç genç kayıp gidecek ellerimizden...
 Kaç anneyi ağlatacaklar... 

Vicdana sahip olmak lazım!



9 Mart 2014 Pazar

O ÖZGÜVENDEN BENDE İSTİYORUM


Fotoğraf için ( tık tık )



Hayatımda hiçbir zaman "bugün de ne kadar mükemmelim!" diyen tiplerden olmadım.
Hep bir takıntı :) Aslına bakarsanız işin tuhaf tarafı en çok takmam gerekeni hiç takmadım.
Yani boyumun kısalığını :) 


Onun dışında saçımdan tutunda ten rengime kadar takmışlığım var :)
En çok da çenemdeki gamze
(berdan mardini style :)) 


Anneme hep sorarım "bana hamileyken ne yedin içtin de bu oldu? " diye :)
 Olur da birgün çocuğum olursa o da çekmesin çektiğimi...
 Ne çektin be Şeyma :)


Tabi çocuklardan hoşlanmamam da ayrı mevzu...
Uzaktan çok tatlılar da ağlayana kadar.
Ya da afacanları beni buldu hep:)


Bakın nereye gitti konu yine:)
Nerede kalmıştık ?


Hayranım kendine bayılan insanlara...
Tamam hayran değilim :)
Zaten anlayamıyorum da onları...
Siz sevin kendinizi :)
Malum kendini sevmeden olmuyor.



Bende isteyecektim o özgüveninizi ama vazgeçtim.
Ben böyle iyiyim.
Size özgüven patlamalı günler dilerim :)


8 Mart 2014 Cumartesi

DÜNYA KADINLAR GÜNÜNÜZ KUTLU OLSUN


"Her kadın bir çiçektir." demeyeceğim tabiki :)

Madem bizim günümüz, bugün kendinize tatil ilan edin. Gönlünüzce gezin eğlenin :)



6 Mart 2014 Perşembe

DÜNYALAR BENİM OLDU


Blogum benim için hayatımın en sevdiğim güzelliği... Yazdıklarımı başkalarının okuması beni çok mutlu ediyor.  Ne desem kifayetsiz kalır yani :)

Bugün sayfa görüntülenme sayıma baktığımda şok oldum. Çünküüü sayfa görüntülenme sayım 1000'i geçmiş :) Tabi bunda sevgili blog deposu blogunun sahibinin beni haftanın blogu seçmesi sayesinde olduğunu da inkar edemem. Etmem de zaten! Nankör müyüm ben :)

Devam edelim konumuza sonra sayfa görüntülenme kitleme baktım vee bir de ne göreyim yurtdışından ( Japonya,  Cezayir,  Beyaz Rusya, Suudi Arabistan,  Endonezya,  Almanya ve ABD ) (yazımdan sonra Fransa'dan da gelmişler ki:)) (ay ay Irak'dan da gelmişler delireceğim şimdi:)) sayfama gelmişler. Tabi ki hoş gelmişler :)

   NOT: Bu arada ülkemin canım insanları alınmayın siz :) Her geleninize minnettarım. Seviyorum sizi :)

Belki yanlışlıkla geldiler, belki de hiç okumadılar. Sorun değil geldiler ya benim için önemli olan bu :) (Lütfen "yanlışlıkla geldiğine niye seviniyorsun? Deli misin sen?" demeyiniz efendim.Zira biraz deliyim :))


Size dünyalar dolusu sevgiler dilerim :)



5 Mart 2014 Çarşamba

BU ARALAR BEN



Sürekli evde olan bir insan ne yapar?
1)Elinde telefon devamlı oyun-blogger uğraşındadır.
2)Çay demlemeyi bile bilmezken yemek,pasta,... ne varsa yapmayı öğrenir.
3)Türk dizileri kesmez yabancı dizilere sarar :)



Daha önce de bahsettiğim gibi gıda alerjim nedeniyle şişim. Bu yüzden (takıntım biliyorum) dışarı çıkmıyorum.  Zaten normalde de işim olmadıkça dışarı çıkan bir insan değildim ben. (Ama hiç çıkmamak da fazla dediğinizi duyar gibiyim)

Bu dönemi bir kere daha atlattığımı da yazmıştım. Tecrübeliyim yani....

Ama artık bu duruma takılmıyorum. (Derken dışarı çıkacak kadar değil... Tamam yalan söyledim takılıyorum işte :)) Sadece geçeceğini artık biliyorum. Bu süre zarfında kimseyle yüz yüze görüşmek istemiyorum.  Görüşmüyorum zaten...

Neyse bu dönemimde de en çok kendimi oyalamaya ve mutlu olmaya çalışıyorum. İlk zamanlarda deli gibi internet üzerinden alışveriş yapıyordum.( Bu beni çok mutlu ediyor.  Kimi etmez ki zaten :) )
Sonra saç regimi değiştirdim devamlı :) Ve siyaha boyamamla son buldu. Sıradaki hedefim ise su yeşili :)

Anlayacağınız kendimle bu kadar uğraşmam yeter dedim. Bu kez de mutfak, dizi ve sosyal medya manyağı oldum :)

Şimdiye kadar önce müzik öğretmenliği ardından diyetisyenlik ve en son gastronomi okumak isteyip işletme okuyan bir insanın dengesizliğini anlamışsınızdır :)

Yok yok aslında o kadar da değilim :) Sadece hiç birşeyin ayarını bilmiyorum diyerek kendimi kandırarak gideyim bari :)


3 Mart 2014 Pazartesi

BLOGUMUN YENİ RENGİ VE SEBEBİ HALİM


Öncelik blogumun yeni rengine değinmek istiyorum.
Çünkü blogger hakkında sadece blogu açmak ve yazılarımı yayınlamak dışında başka birşey bilmiyordum. 
"E o zaman niye açtın?" demeyiniz efendim :) 
Bir anda kafama esmesi sonucu açtım blogumu ve yazmak hoşuma gitti bırakamadım :)
Tabi bunun nedeni yılladır çeşitli bir çok blogu okumamdan kaynaklanıyor.


Pek çok blog blogger hakkında detaylı bilgi veriyor.
Benim faydalandığım blog burda ( tık tık )


Blog şablonumdan hiç haz etmiyordum. Ve sonunda şimdiki halini çok sevdim :) Eski hali çok kasvetli geliyordu.
Sıkıldıkça değiştiririm artık :)


Evet şimdi gelelim sebebi halime :)
Bazen o kadar sıkılıyorum ki depresifliğimden saçma sapan bir kıkırdama ardından kahkahayı patlatıyorum :)


Kendimi bırakıp uzaklara gidemiyorsam bende onunla dalga geçerim diyerek kendimi toparlama çabalarına girmeye başladım.
Bari kendimle dalga geçeyim de küçük düşen Şeyma toparlansın :))


Bakalım işe yarayacak mı ?


1 Mart 2014 Cumartesi

YENİ KARARLAR ZAMANI ŞİMDİ


Benim hayatım boyunca en zorlandığım durum; KARAR ALMAK!
Çünkü karar alana kadar o kadar düşünürüm ki bu da hep kaybettiğim zamanlarım olur...


Şimdiye kadar yaşadığım ne varsa (olumlu-olumsuz) aldığım kararlarımdan dönmediğim için başıma geldi... 
Zayıflama düşüncem, arkadaşlık ilişkilerim, okulum,... 
Yani ne olursa olsun asla bozulmayacak kurallardır benim için... 
Mesela saat takıntım; hayatta herşey benim için planlı programlıdır.
Ve o kadar bunaltırım ki kendimi sonunda çok kötü bir boşluğa düşerim...
 Büyük bir toparlanma kararı vermem gerekir her defasında! 


Dedim ya tutarım kendime verdiğim sözleri...
 Hayatımda yaşayamadığım yıllar var! Başka bir deyişle hastane-ev arasında geçen yıllarım şu günlerde sadece evimi kapsıyor.
 Ve bu da beni uzun süren karar verme durumuna sürükledi. (İyi ki! )


Yeni kararlar zamanı şimdi... 
İhmal ettiğim okuluma tutunmanın zamanı.. 


Demiyorum ki takınrılarımdan vazgeçeceğim.( geçmem geçemem :) ) Daha önce de dediğim gibi önce hastalığımdan bana kalan ödemlerimden kurtulup, 
okulumu bitireceğim ( yeter artık :) ) 
Ve bir an önce çalışma hayatına başlamalıyım. 
Kendi kafamda kalori hesabı yapacak vakti bulamayacak kadar meşgul etmeliyim kendimi...




Tekrar aynı durumda kalmak istemiyorum artık!
Bu yaşayamadığım yıllarıma ödemek zorunda olduğum bir borç..  Yaşayamadığım ne varsa yaşamaya çalışacağım artık...

Yeni, mutlu ve çocuksu kararlar zamanı şimdi :)




Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...